“Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.”[1]
İnanan ve inanmayan bütün insanların kabul ettiği ve karşı koyamadığı bir gerçek olan ölüm, bize dünya hayatında yaşadığımız her şeyin bir gün son bulacağını göstermektedir.
Ahiret inancı olan ve ölüm gerçeğini tam olarak idrak etmiş bir kişinin günlük yaşantısını hiçbir şey olmayacakmış gibi sürdürmesi ve bir ömrü bu şekilde geçirmesi mümkün değildir.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in dünya ve ahiret tasvirine baktığımız zaman; dünya hayatının insanı aldatan bir meta[2], faydası ahirete göre daha az[3], oyun, oyalanma ve eğlenceden ibaret olduğunu[4] görüyoruz.
Allah’ın rızasına engel olmayan dünya hayatının meşru, mubah, nimet ve mutluluk vesilesi olduğunu dikkate almamız gerekir.
Bununla birlikte dünya ve ahiret arasında bir tercih mecburiyeti bulunduğunda, “Muhakkak ki ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır”[5] anlamındaki ayette belirtildiği gibi bizden ahiret hayatının öncelenmesi istenmiş, aksi davranış ise kınanmıştır.[6]
Peygamberimiz de dünya hayatında kendisini bir yolcu gibi görmüş, ebedi yurdu unutmayarak ona göre hazırlık yapmış ve bizlere de bunu tavsiye etmiştir. Peygamberimize göre dünya, uzun bir yolculuk esnasında gölgelenmek için, geçici olarak altında gölgelenilen bir ağaç gibidir.[7]
Bizlerde, dünyamız için ahiretimizi, ahiretimiz için de, dünyamızı ihmal etmemeliyiz. İkisi arasında bir denge gözetmeliyiz. Dünya hayatının bir imtihan sahası olduğunun farkında olmalı, bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve hesabımızı ona göre yapmalıyız. Zira ahiretteki mevkimiz dünyadaki çalışmamızın ürünü olacaktır. Çünkü dünya, ahretin tarlasıdır. Bu gün ne ekersek yarın onu bulacağız.
Dünya ahiret dengesi hususunda “Allah’ın sana verdiği ile ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma”[8] ilahi öğüdüne kulak vermeli ve unutmamalıyız ki; dünya bir misafirhane, insan ise garib bir misafirdir.
“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”[9]