İnsanlığın Kadim Öyküsü-Toplumsal Mücadele
İnsanlığın Kadim Öyküsü-Toplumsal Mücadele
Bir önceki yazımda (Fırtına Öncesi Sessizlik) anlatmıştım. Dünya, her geçen gün daha gürültülü bir yer haline geliyor maalesef. Sokaklar, ekranlar, medyada yankılanan anlamsız tartışmalar…
Bir önceki yazımda (Fırtına Öncesi Sessizlik) anlatmıştım. Dünya, her geçen gün daha gürültülü bir yer haline geliyor maalesef. Sokaklar, ekranlar, medyada yankılanan anlamsız tartışmalar… Herkes bir şeyler söylüyor, herkes çok haklı, herkes kendi doğru bildiğini bağırıyor avazı çıktığınca. Ancak, o gürültülerin arasında kaybolan bir şey var demiştim: Kısık sesler. Toplumun derinliklerinden yükselen, genellikle de göz ardı edilen o ince fısıldamalar. Bir annenin çocuğuna “Bunu şuan alamayız” demesi, bir işçinin “İş bulamıyorum ve ne yapacağımı bilemiyorum” diye içinden geçirmesi, bir gencin “Hayallerimi erteledim çünkü torpilim yok” demesi… O küçük sesler, duymayanlar için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ama bu sesler, bir gün, herkesin kulaklarını sağır eden devasa bir çığlığa dönüşebilir.
Tarihten çok iyi biliyoruz ki, her toplum, büyük seslerin gürültüsüyle şekillenir. Politikacılar konuşur, medya haberleri en yüksek sesle aktarır, sokaklarda insanlar birbirine bağırır. Ama aslında gerçek ses, büyük ve anlamsız seslerin arasında kaybolan o ince fısıldamalarda gizlidir. Bir çocuk, sabahları aç karnına okula giderken, bir kadının hastaneye ulaşabilmek için kilometrelerce yürüdüğü, bir işçinin sabah akşam çalışırken evine ekmek götürme mücadelesi verdiği, bir gencin torpil olmadan atanma çabası sergilediği sesler… İşte bunlar, toplumsal yapıyı en derin şekilde etkileyen, ama genellikle de en çok göz ardı edilen seslerdir. Fakat bu küçük sesler, ne kadar yok sayılırsa sayılsın, bir gün, mutlaka patlayacak bir çığlığa dönüşebilmektedir. Eğer toplumu yönetenler, bu sesleri duymaktan kaçınır ve onları görmezden gelirse; o, zamanla biriken öfke, kaybolan umutlar, yok sayılan ve gasp edilen haklar, gün gelir, toplumsal bir patlamaya yol açar. Tarih, bu tür, kulakları sağır eden çığlıklarla doludur. Her devrim, her büyük toplumsal değişim, aslında sessiz kalanların, duyulmamış olanların haykırışlarıyla başlamıştır. Kısık sesler, çoğunlukla kendi başına hiçbir anlam ifade etmeyen gürültüler gibi görünür, ama o seslerin biriktirdiği yükler, bir gün toplumun tüm yapılarını sarsacak kadar büyük ve etkili olabilir.
Bunu anlamak için, sadece tarihe bakmakta yetmez. Günümüzde de, çevremizde her gün duyduğumuz, ama genellikle dikkate almadığımız bu türde birçok ses vardır. Bir emeklinin “Peki, ben ne yapacağım şimdi?” sorusu, bir gencin “Hayatımı nasıl kurabilirim?” endişesi, bir memurun “Bu kadar çalışmanın karşılığı bu maaş mı?” sorusu… Bu sorular, toplumsal adaletsizliğin, eşitsizliğin, yoksulluğun acımasız yansımasıdır maalesef. Ancak bu sesler, çoğu zaman medya dünyasında karşılık bulmaz, siyasetçilerin gündeminde yer almaz, toplumun önde gelen figürlerinin de dikkatini çekemez. Fakat zamanla, bu sessiz talepler büyür ve kalabalıklaşır. Bir toplum, haklarını aramak için her zamanda sesini çıkarmaz tabi ki. Ancak biriken öfke, tükenen sabır, yok sayılan umutlar ve yenilen hakların, mutlaka bir gün patlaması kaçınılmazdır. Bu kısık sesler, bir isyanın, bir dönüşümün, bir ‘yeter artık’ tahammülsüzlüğünün tohumlarıdır. Tıpkı dünyadaki birçok toplumsal başkaldırışta olduğu gibi… Küçük seslerin kulaklarda yankı bulmadığı, dikkatlerin üzerlerine çevrilmediği her an, o sesler birikerek büyür, büyür ve en sonunda tüm toplumu saracak, kulak yırtan bir çığlığa, hatta bir feryada dönüşür.
Bu, sadece sosyal medyada yükselen bir ses, sokakta bir grup insanın bağırışı değildir. Bu, sistemin içinde kaybolmuş, fark edilmemiş, hakları yenmiş, korkutulmuş binlerce küçük sesin birleşimidir. İşte o zaman, hiç beklenmedik bir anda, bu sesler bir araya gelir ve tüm yapıyı sarsacak bir patlama oluşturur. Bu çığlık, sadece kaos yaratmaz elbette ki; aynı zamanda toplumsal yapıyı değiştiren ve dönüştüren bir dönüm noktası, hatta bir kavşak olma özelliği de gösterebilir.
Yönetenler, sesini duyuramayanların ne dediklerini görmezden geldiği sürece, bir gün o sessiz çığlıkların, etrafta bulunan herkesin kulaklarını sağır edebileceğini de unutmamak gerekir.
Bu yüzden, fısıldayan seslere kulak vermek, yalnızca özgür bir toplum olmanın değil, geleceği sağlıklı inşa etmenin de gereğidir. Kimseyi duymadan yaşamak; bir gün herkesin duymak zorunda kalacağı bir çığlığa maruz kalmayı ya da sizin sesinizin duyulma ihtiyacı doğduğunda da herkesin sağır kesileceği bir sessizliği de beraberinde getireceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir
Mücadele, ne var ki, toplumların binlerce yıldır, asla değişmeyen kadim öyküsüdür. Kısık seslerin, haklı çığlıklarla birleşerek bütün bir ülkeyi ve insanlarını değiştirmesinin onurlu öyküsü…
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.