Rabbimizin ihsan ettiği nimetler sayılmayacak kadar çoktur. Nitekim; İbrahim sürei celilisinin 34. ayetinde: "Eğer Allah'ın nimetlerini saymak isterseniz sayamazsınız." buyrulmaktadır.
Nimeti, ihsanı, iyiliği anlamak, sahibini övmek ve karşılığında kulluk etmek şükürdür.
Nimetleri verene karşı memnuniyet ifade etmek şükürdür.
Nimetlerden verenin isteği doğrultusunda yararlanmak, bu doğrultuda sarf etmek, infakta bulunmak şükürdür.
Herhangi bir nimetin yaratıldığı gayenin dışında ve Allah'ın rızasına uygun olmayan bir yönde kullanılması ise nankörlüktür.
Nimetlere şükür nimeti artırır. Nankörlük ise İlahi azaba sürükler. Bu hususta ihsan, ikram sahibi şanı yüce Rabbimiz; İbrahim sürei Celilisinde; "Eğer şükür ederseniz size nimetimi artıracağım, eğer nankörlük ederseniz şüphesiz ki azabım çok şiddetlidir." buyurmaktadır.
Demek oluyor ki, insan nimete şükür etmekle nimetin zevalini önlemiş oluyor.
Unutulmamalıdır ki insanoğlu şükrü mesabesinde kulluk görevlerini icra ederken hem şükür etmiş olur, hem de ifa ettiği görevin sevabını alır.
Hakikat şudur ki; Allah'u Teala, kulun yiyip sonra da O'na karşı hamd etmesinden ve bir şey içip, mukabilinde O'na şükürde, senada, hamdde, bulunmasından elbette hoşnut olur. Burada ölçü Allah'ın meşru kıldığı sınırlar içinde kalmaktır. Rızası doğrultusunda olmaktır.
İnsan olarak yaratılmak, Yaratıcıdan haberdar olmak, ilim, irfan sahibi olmak güzellik, zekat, güç, kuvvet, makam, mevki sahibi olmak şükrü gerektiren nimetler arasındadır.
Peygamber efendimiz (A.S.) kitabımız Kuranı Kerim, dinimiz İslam, Kıblemiz Kabe, Milli ve Manevi Mukaddesatımız ayrı ayrı nimetlerdir.
Bütün bunlar ve sayılamayacak kadar benzerlerine layık olan kibir değil, nankörlük değil, hamdu senadır şükürdür.
Mala, mülke, makama, mevkie, soya, sopa, oğula, kıza, mağrur olmak, ben gibisi yok demek doğru değildir. Erenler der ki; "Mala, mülke mağrur olma, deme yoktur ben gibi, eser bir katı rüzgar, savurur saman gibi"
Güzellik, gençlik bir gün yerini ihtiyarlığa, güçsüzlüğe bırakır. İnsan bildiklerini unutur. Hatta bunaya bilir. Beden gücü zayıflar, elleri titrer, yürürken ayakları dolaşır. Serveti mülkü, ya kendi hayatta iken ya da ölümüne müteakip başkalarının eline geçer.
Bu gerçekleri hatırlatan büyükler demişler ki; "Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan, mülkte yalan gel de biraz sen oyalan."
Atalarımız; "Ağaç, meyvesi olunca başını aşağı salar." sözleri ile topluma insanlığa, yararlı olanı yapmayı, erdem ve bilgi ile donanmayı ve mukabilinde kimseye tepeden bakmamayı, alçak gönüllü olmayı yeğlemişlerdir.
İnsana yakışan, kibir değil şükürdür. Zira şükür doğru, nankörlük yanlıştır. Sevgi doğru, nefret yanlıştır. Saygı doğru, saygısızlık yanlıştır. Hamdu sena doğru, kibir, gurur yanlıştır.
İnsana yaraşan kibir değil şükürdür. Kuranı Kerimin ifadesiyle; Bütün Hamd edenlerin hamdı, bütün meth edenlerin methi, bütün şükür edenlerin şükrü, şanı yüce olan Allah'a (C.C.) aittir.