KAYBEDENLER KULÜBÜ ÜYELİK İŞLEMLERİ BAŞLADI
KAYBEDENLER KULÜBÜ ÜYELİK İŞLEMLERİ BAŞLADI
Üye olmak ister misiniz?
Ne demek istediğimi yazının tamamını okuduğunuzda anlayacaksınız. O zaman buyurunuz.
Sınıfta kalma diye bir durum vardı eğitimde. Şimdi var mı?
Üniversitenin önlisans ve lisans bölümleri için belirlenen asgari puan sınırları vardı. Şimdi var mı?
Cevap verelim; vardı, artık yok maalesef!
Eğitimde alınan bilgi ve becerilerinin ölçülmesi ile ilgili olarak öğretmenlerin yaptığı sınavlar iyi bir ölçüttür. Bu sınavlar, öğrencinin anlatılan konuyu ne kadar kavradığı, bilgi ve beceriye ne kadar dökebildikleri hakkında ilgili ders öğretmeninin çıkarım yapmasını sağlar. Öğretmen, öğrencinin yeterli olmadığını gördüğü konularda tekrarlar yapar ve sonrasında yeniden sınav yapılır. Bu sınavda da öğrenci başarılı olamazsa öğrenci ilgili dersten tekrara kalır. Olması gereken budur. Ancak ilköğretimde artık dersten kalma da sınıfta kalma da yok.
Üniversite sınavlarında da üniversiteye giriş için bir baraj puanı artık yok, “Eskiden vardı da sanki çok mu iyiydi öğrencilerin ve eğitimin durumu?” diye sormayın. Cevabı uzun, başka bir yazımızda bunlara da değineceğiz. Ancak şimdi bu iki gerçeğin öğrencilerin/bireyin hayatını nasıl etkilediğini ifade etmeye çalışayım. Ben bunları anlatırken de etrafınıza şöyle bir göz atıverin, bakalım ne kadarı sizin çevrenizde gerçekleşiyor.
Kaybetmeyi bilmeyen, kaybetme korkusu olmayan, her istediği gerçekleştirilen çocuklar yetiştiriyoruz. “Hayır!” sözünü asla kabul etmeyen, istediği olmadığında ortalığı yangın yerine çeviren çocuklar yetiştiriyoruz. Okulda verilen ödevleri/görevleri yapmayan, ebeveynlerine öğretmen şikâyet eden ve ebeveynlerinden destek bulan, ceplerinde harçlığı eksik ol(a)mayan, mutlu olsun diye her istediği derhal yapılan, bütün bunlara rağmen sınavlarda doğru düzgün iki satır yazamadan mezun olup bir üst kuruma yerleşen öğrenciler hayatın gerçekleriyle karşılaşınca ne yapıyorlar?
Hiçbir şeyden tatmin olmayan, terlemeden para kazanmaya çalışan, “Aman masa başı bir iş olmazsa çalışamam!” diyen, beğenmediği bir durum olduğunda iş değiştiren mutsuz bireyler haline geliyorlar. “Biz çektik onlar çekmesin!” mantığıyla yetiştirilen bir nesil, karşımıza mutsuz ve tatminsiz bireyler olarak çıkıyor.
Konforlu bir hayat içerisinde yetişen bireyler, gelecek yıllarını konfor içerisinde geçiremiyorlar. Geçmiş yıllarda her istediği gerçekleşmiş birey, gelecek yıllarda istediği gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğruyor. Bu şekilde de mutsuz olan, tatmin olamayan; mutluluğu ve tatmini doğru olmayan metalarda arayan, buna rağmen yine de mutlu olamayan, sonu intihara kadar ilerleyen hatalar zincirine kapılan bireyler haline geliyorlar. Bu durum sadece o kişiyi değil, bin türlü heves ve heyecanla onları büyüten ailelerini ve toplumu da üzüyor, mutsuz ediyor.
Peki, ne yapmamız gerekir?
- Çocuklarımızın her istediğini almamalıyız. Bunu da “Paramız yok.” diyerek değil “Param var ama bunu sana almak istemiyorum.”, “Bu bir ihtiyaç değil, sadece istek, bu yüzden almıyorum.” diye ifade etmeliyiz.
- Okulda başaramadığı görevler ve ödevler için öğretmenlerden ricacı olmayın, öğrenci de ricacı olmasın. “Hocam beş puan daha verseniz takdir/teşekkür alıyorum, lütfen!”ler bireyi hak etmediği bir şeyi isteme konusunda arsız edecektir. Hak etsin ve alsın, müsaade edin lütfen.
- Öğretmenler çocuklarınızı bazen sizin tanımadığınız kadar tanırlar. Evinizde düzenli, barışçıl, sevecen olan çocuğunuz okulda bambaşka bir hale bürünebilir; arkadaşlarına, okula, sınıfa, öğretmenine fiziksel ya da manevi olarak zarar verebilirler. Bunun karşılığında da bir yaptırım alabilirler. Bundan dolayı okulu ayağa kaldıran, sağa sola haberler salıp okul basan, öğretmen tehdit eden, çocuğunun kavga ettiği öğrenciyi okulda bulup dövmeye çalışan veli profilleriyle karşılaşıyoruz. Siz onlardan olmayın. Bir sorun varsa okul idaresi, rehberlik servisi ve öğretmenler sizi olanca sabrıyla bekliyor olacaktır.
- Çocuklarınız sizden bir şey istediğinde bunu sizin paranızla, makamınızla değil kendi çabalarıyla alabilmelidir. İhtiyaçlarının bir kısmını bir yerde çalışmak, gerekirse limon satmak, bir şeyler üretip satmak, bilim ve teknolojiyle ilgilenmek, robotik kodlamayla ilgili çalışmalar yapmak vb. işlerle karşılayabileceğini söylemelisiniz. Zor mudur? Evet, zordur ama imkânsız değil.
- Çocuklarınızla evde vakit geçirmelisiniz. Akşama kadar yorulmuşsunuz, bir de “Çocukla çocuk mu olacağım!” diyerek koltuğa uzanıp televizyon izlerken çocuğun eline tutuşturduğunuz o telefona çocuğunuzu bağımlı yapabileceğinizi ve izledikleri videolarda hangi sübliminal (gizli) mesajlara maruz kalabileceğini, bunun sonuçlarının ne olabileceğini tahmin bile edemezsiniz.
- Çocuklarınızı gelişen asrın gereklerine göre değil gelecek asırlara göre yetiştirin. LGS, YKS gibi sınavlarda başarı göstersin diye aldırdığınız özel dersler, temin ettiğiniz soru bankaları çocuklarınızı yarış atından başka bir şey yapmaz. Teknoloji üretmeli; bilimle ve sanatla ilgilenmeli; şiirden, edebiyattan da zevk alabilmelidir. Bu yüzden okuyun araştırın. Siz okuyup araştıran bir ebeveyn olursanız çocuklarınız da öyle olacaktır. “Dağa çıkan keçinin göğe bakan oğlağı olur.” derler, göğe baktıralım.
Öneriler daha da sıralanabilir ancak şimdilik bu kadarının yapılması yeterli olacaktır. Mutlu bir nesil ve mutlu bir gelecek için mücadele etmeliyiz. Bunu onları gerçekten sevdiğimiz için yapmalıyız.
AHMET KAFKAS
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.