KANLI HOROZ ŞEKERİ
Savaş insanı veya devletleri iyi bir yere götürmez. Bunu biliyoruz ve bunu herkes biliyor ancak buna rağmen savaşlar neden bitmiyor?
İnsanlar içerisinde en tehlikelisi fitne çıkaran, sinsi karakterli olanlardır. Bütün çıkarılan savaşlar aslında bir ya da birkaç sinsi karakterlinin ortalığı karıştırması neticesinde çıkıyor ve oluşan bu kaos ortamından birileri nemalanıyor. İnsanların en temel ihtiyaç malzemeleri savaştan dolayı karaborsaya düşüyor, stoklamalar da işin içine dâhil olunca büyük bir kargaşa çıkıyor. İş böyle olunca bir liraya alacağınız ürün onlarca liraya satılıyor. Büyük planı yapan kirli eller nemalanacakları mal ve malzemeleri de stokladıklarından ciddi bir kazanç elde ediyorlar.
Silah satışları da aynı kirli eller tarafından yönetilmekte, dünyanın herhangi bir yerinde çıkan kargaşa yine aynı elleri beslemektedir. Bir örnekle yolumuza devam edelim: Aragon Dükü Ferdinand ile Kastilya Düşesi İsabel’i birbirine düşürerek savaştıran ve bu şekilde oluşan kaos ortamından faydalanarak karaborsadan köşeyi dönen fitneci Yahudilerin oyunu, bu iki yöneticinin evlenmesiyle ortaya çıkmış ve Yahudiler İspanya’dan dünyanın pek çok bölgesine sürgün edilmişlerdi. Sadece Yahudiler değil barış içinde yaşayan özellikle Müslüman ahali ve diğer inanç mensupları da katledildiler ya da sürgüne tabi tutuldular. Ezilenler, kırılanlar, yaralananlar, aç kalanlar, öksüz yetim kalanlar ve dahası da bunun cabası…
Kaos ve karanlık, savaş ve çatışma dünya fitneciler derneği üyeleri tarafından yönetilen bir olgudur. Kendi çıkarları için dünyayı yangın yerine çevirip kadehleri ellerinde yangını izleyen bu güruh keyifle malikânelerinden bu savaş ve çatışmaları izlerken servetlerine servet katıyor, işkembelerini büyütmeye devam ediyorlar. Bütün bunlar onların cenahında böyle iken evlerinden işlerine giden bir yığın insan, okullarına giden bir yığın öğrenci, parka oynamaya giden bir yığın çocuk, ömrünün son günlerini huzur içinde geçirmek isteyen bir yığın yaşlı insan bomba ve silah sesleri altında daha güvenli bir yere gitmek için yola koyulmak zorunda kalıyorlar. Açlık, soğuk, korku, kaygı hepsi bir arada binlerce insan günlerce eziyet görüyor. Tekrar kendi ülkelerini görmek belki de pek çoğuna nasip olmayacak. Mülteci konumunda evsiz barksız, aç biilaç ve korku ile hayata tutunmaya çalışacaklar. Hal böyle vahametini gösterirken dünya yansa umurunda olmayan bu kirli eller bir yandan kadehlerini yudumlarken bir yandan da şişirdikleri işkembelerini okşayacaklar.
Dünyada her neresi olursa olsun çıkan bütün anlaşmazlıkların temelinde “Hakkına razı olmamak!” vardır. Dünya boş bir küre, içinden hiç kimsenin sağ çıkamayacağı bir yer, sefil bir yaratık, geri dönüşü olmayan ve büyük bir hızla ilerleyen bir zaman makinesi olmasına rağmen dünyaya kazık çakmışçasına “Rabbena, hep bana, hep bana!” mantığıyla karış karış dünyayı ele geçirmeye çalışmak, içinde yaşadığımız bu boş dünya içinde bomboş bir eylemdir. Buna rağmen kan ve gözyaşı dünya kuruldu kurulalı hiç dinmedi ve hiç de dinmeyecek gibi görünüyor.
Yine de öğrendiğimiz bir gerçek ilahi bir lisanla Kuran’da söyleniyor: “Düşmanın silahıyla silahlanın!” Teknolojide, bilimde, sanatta en iyi olması gerekenler; mazlumun, mağdurun her zaman yanında yer almak isteyen imanlı, ihlâslı müminlerdir. En ciddi teknolojik gelişmeler, bilimsel araştırmalar, en güzel sanat eserleri müminler diyarından müminler eliyle çıkmalıdır. Ülkemizde son yıllarda iyice hızlanan yerli teknolojiyi ayakta alkışlıyorum. Allah sayılarını arttırsın.
Bir hayalimiz olmalıdır. Her mümin kendi hayaline refah içerisinde, kan ve gözyaşının olmadığı; ilahi adaletin, adil bir düzenin hâkim olduğu, güçlünün değil haklının yanında olunduğu müreffeh bir dünyayı kurma hayali ile kendini geliştirmelidir. Evlatlarını bu anlayışla yetiştirmelidir. Göğsünün sol yanına Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul olmalı; Âlemlerin Efendisinin (SAV) Hendek’te taştan sıçrayan kıvılcımlara işaret ederek buyurduğu “İslamlaşmış Roma” yerleşmelidir. Gerçeğimiz ve rüyamız, hayal dünyamız böyle bir anlayışla yoğrulmalı ve şekillenmelidir. Dünya hayatı kısadır, geçicidir; bu kısa ve geçici zaman diliminde sanki bütün dünyayı bize vereceklermiş gibi sadece dünyalık için çalışmak, geceyi gündüze katmak sonunda “Püff!” deyip elimizde kalan bir şey olmadığında geç olduğu anlaşılan bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. O yüzden çocuklarınızı bilim, teknoloji ve sanat üretmeye; bir spor dalında kendini geliştirmeye sevk ediniz. Çocuklarınızın edindiği meslek her ne olursa olsun meslek edinmekteki asıl amacının “Bu aziz vatana, gazi millete, anne babasına, her türlü eksiklikten münezzeh inancına hizmet etmek!” olması gerektiğini aşılayın.
Sadece kitap okuyan değil; kitabı analiz eden, yorumlayan, çözümleyen, analizini yaptığı gibi sentezini de yapabilen bireyler haline getirmeye çalışın.
Geçmişini öğrenen, geleceği için kendini en iyi bir şekilde yetiştirmek isteyen ve bunun için de gerçekten çalışan, çaba sarf eden bireyler haline getirin.
Müminler eliyle refaha ermeyen her şehirde küffar eliyle zulümlerin devam edeceğini öğrenen, bunun için de kendini tam manasıyla donatan bireyler halinde yetiştirin.
Sabahına çiçek bahçesi ferahlığıyla uyandığımız, yollarında yürürken keyifle tebessümler yaydığımız, korkmadan yatağımıza uzandığımız, çocukların horoz şekerlerini hiçbir korku ve endişe duymadan büyük bir mutlulukla yediği bir dünya istiyoruz. Bunu gerçekleştiren biz olabiliriz, biz olmalıyız!
Güzel günler, huzurlu bir dünya diliyorum.
Ahmet KAFKAS