ÜÇ HARFLİLER

Ülkemizin ilk zamanlar şehir merkezlerinde üç harflilerin daha büyükleri vardı ve çeşitli kampanyalarla insanlara hizmet (!) veriyorlardı. Damping sözcükleriyle duyduk ilanlarını önceleri. Daha sonra gördüklerimiz bizleri şaşırtır hale geldi. Etiketlerde yazanları gördükçe alışmaya başladık küsuratlı rakamlara.

9,99 ama 10,00 değil, 19,99 ama 20,00 değil, 99,99 ama 100,00 değil!!

Bir de içeri girdiğimizde her şeyi benden al diyen bir tavırla sepetlerimizi doldurmaya başladığımızı görür olduk. İstemsizce elimizi raflara atıyor, tekerlekli alışveriş arabalarına nefsimizin istediği her şeyi, bir de onların adeta gözümüze soktuğu ürünleri atıveriyorduk. Kasada 0,99 kuruşları da hesapladıklarından ödemeyi düşündüğümüzle, ödediğimiz arasındaki uçurumu da görmüş oluyorduk.

Zamanla bu bir çekirge istilası gibi ülkemizin küçük şehirlerini de sardı. Hatta en küçük beldeye bile açılması için belde sakinleri kendi aralarında imzalar toplayıp beldelerine bu üç harflileri çağırıp yollarını dört gözle bekler oldu.

Onlar da hiç kimseyi üzmediler. Her mahalle arasına girdiler, her beldeye geldiler. Sayıları ülke genelinde artık on binlerle ifade ediliyor, kendileri de bunu gururla reklam ediyorlardı.

Mahalle halkı kendi tek harflisine güvenmeyi bıraktı. Tabir caizse onlar iyi üç harflilerdi, mahalledeki ise kötüydü ve tek harfliydi.

Her bir şubesine bir koli yumurta alsa üç harfliler, mahallenin tek harflisinin yıllık ürün yelpazesinin tamamından fazla alırlardı. Pazarlık güçleri muhteşemdi. Ürünler küsuratlı geliyor, vatandaş üç harflilerden korkmadan alışveriş yapıyorlardı. Bazı mübarek (!) günler henüz açmadan gözlerini üç harfliler, halk erken kalkıp birbirlerini iterek kakarak kapı önünde sıra oluyordu. Aksiyon demeleri lazımdı çünkü kapı önünde aksiyon yaşanıyordu. İki plastik leğen parçasını azıcık küsuratla ucuz almak için ağız dalaşıyla başlayan itişmelerle ve küslüklerle sonuçlanan aksiyonlar yaşanıyor, içerdeki üç harflilerin gönüllü/ekmek parası için zaruri kölecikleri de (maalesef) olanları hayretle izliyorlardı. Kölecikleri çünkü on saat çalışacak, hem ürün yerleştirecek hem temizlik yapacak, hem kasaya bakacak hem gün sonunda hesap verecek, indirimli ürünü satmak için çaba sarf edecek, herkese güleryüzle “Hoş geldiniz!” diyecek…

İşler değişiyor!

Üç harfliler ilk zamanlar iyiydiler, piyasadan daha uygundu içerideki ne varsa. Sonra üç harfliler bir de kendileri gibi başka üç harflilerle bir araya gelip küsuratları ve ana kısımları birlikte değerlendirmeye başladılar. Ülkemizin her tarafında ana kısımlarıyla birlikte küsuratları aynı idi ürünlerin. En güneydoğusu ile en kuzeybatısı, en büyük şehriyle en küçük beldesi aynı fiyatları görüyordu. Başta güzel görünen bu durum aslında ne ifade ediyor, düşünmek lazımdı. Düşünenler düşündüklerini sadece düşündüler. Çünkü başka çare yoktu. Uyumadan önce ya da erkenden kalıp sabah yola düşünce, açılmasını bekleyip girerek üç harflilerin mekanına, aklımızda var olan her şeyi unutarak aksiyonlar içerisinde ellerimizde poşetlerle çıkıp mutlu dönüyorduk evlerimize.

Hiç düşünmedik, madem çoktular, ucuz da olsunlar,

Hiç düşünmedik, madem her yerdeler, bizim gibi olsunlar,

Hiç düşünmedik, madem bizden biri gibiler, maliyetin iki üç katına vermesinler,

Hiç düşünmedik, madem pazarlık güçleri çok, bu kadar kâr yapmasınlar,

Hiç düşünmedik, mahalle tek harflisi bizimdir,

Hiç düşünmedik, mahalle tek harflisi kültür ögesidir,

Hiç düşünmedik, mahalle tek harflisi özgürdür,

Hiç düşünmedik, üç harfliler köle taciridir.

Düşünmedik vesselam, düşünsek de çözüm üretemedik, üretsek uygulayamadık. Boykot edeceklerimizin alternatifi oldular ama oldukları gibi çıkmadılar.

Dur demek lazım, plastik kapları kapışmadan, birbirimizle itişmeden, küsmeden, kırmadan, kırılmadan dosdoğru oturup dosdoğru düşünüp, dosdoğru konuşup anlaşmak lazım.

Yoksa üç harfliler sizi, bizi, hepimizi yer!