Hürriyetçi Eğitim Sen Samsun 2 Nolu Şube’den Açıklama

Eğitimdeki mevcut sorunlar ve öğretmenlerin hak arayışı, ne yazık ki yıllardır görmezden gelinen bir gerçek haline gelmiştir. Ancak son dönemde öğretmenlere, iş bırakma eylemine katıldıkları için gönderilen uyarı yazıları, bu sorunun ve eğitimin geldiği noktayı gözler önüne seren çarpıcı bir örnek olmuştur. Bürokrasinin bu tür adımları, sadece eğitim camiasının değil, toplumun tamamının hakkını ve demokrasisini yok sayan bir uygulamadır. 2012 yılında, iş bırakma eylemi sendikal bir hak olarak kabul edilirken, bugüne geldiğimizde aynı yöneticilerin, aynı sendikaların üyelerine yönelik tehditkar uyarı yazıları yazması, adeta eğitimin ve hak arayışının ne kadar çarpık bir biçimde manipüle edildiğini gözler önüne sermektedir.

Öğretmenler, uzun yıllardır eğitimdeki aksaklıkları, eksiklikleri, yetersizliği dile getirmek ve çözüm üretmek adına sendikal haklarını kullanmaya çalışıyorlar. Ancak bu hak arayışı, her seferinde engellenmeye çalışılıyor. Birçok öğretmen, yalnızca kendi haklarını savunmak için değil, aynı zamanda öğrencilerinin daha iyi bir eğitim alabilmesi adına, iş bırakma eylemlerine katılma yoluna gitmektedir. Ancak, öğretmenlerin bu meşru hak arayışına karşı, sadece uyarı yazıları değil, çeşitli tehditler ve cezai yaptırımlar da uygulanmaktadır. Anayasa 90. Madde, İLO Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Danıştay kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı, Anayasa Mahkemesi Kararları ve MEB 27 Şubat 2012 tarihli görüş yazısında, iş bırakma eyleminin sendikal bir hak olduğuna dair görüşler dile getirilirken, aynı yöneticilerin, bugün bu eyleme katılan öğretmenlere yönelik uyarı yazıları yazması, bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Bu tutarsızlık, eğitimdeki yönetimsel hataların ne kadar derinleştiğini ve bürokrasinin, eğitimcilerin haklarına karşı ne kadar duyarsızlaştığını gözler önüne sermektedir.

Eğitim sisteminde bu kadar büyük eksiklikler varken, öğretmenler bu eksiklikleri, sorunları ve yetersizlikleri dile getirmek için meşru haklarını kullanmakta ısrar ediyor. Ancak yöneticiler, bu hak arayışını engellemek adına hem hukuken hem de etik olarak hatalı adımlar atmaktan geri durmuyorlar. Özellikle eğitim öğretim alanındaki ciddi sorunların, öğretmen açığının, altyapı eksikliklerinin ve öğrencilerin eğitim kalitesindeki düşüşün, en büyük engelleyicisi bu tutumdur. Bir tarafta öğretmenler, eğitimdeki bu eksikliklere dikkat çekmek ve çözüm önerileri sunmak için mücadele ederken, diğer tarafta yöneticiler ve bürokratik yapı, öğretmenleri sindirmeye yönelik adımlar atmaktadır. Uyarı yazıları göndermek, eğitimcilerin hak arayışını yok saymak ve onları tehdit etmek, sadece öğretmenleri değil, eğitimin kalitesini de tehdit eden bir tutumdur.

Bu noktada, öğretmenlerin sendikal hakları ve iş bırakma eylemlerinin, demokratik bir toplumun olmazsa olmazları olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Eğitimcilerin hakları, sadece bireysel çıkarlarını korumak için değil, öğrencilerinin daha iyi bir eğitim alabilmesi ve toplumsal gelişimin sağlanabilmesi için de büyük önem taşır. Öğretmenlerin iş bırakma eylemi, aslında toplumsal bir sorunun çözülmesine yönelik gösterdikleri bir tepki ve demokrasiye sahip çıkma biçimidir. Bu tür hak arayışlarının, tehditler ve cezalarla engellenmeye çalışılması, sadece bireylerin haklarını çiğnemekle kalmaz, toplumun demokratik işleyişini de zedeler.

Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde, eğitimcilerin sendikal hakları üzerinde baskı kurmak, sadece bir öğretmen sorunu değil, tüm toplumun geleceğini tehdit eden bir sorundur. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi (AİHM) kararları ve Anayasa, sendikal hakları güvence altına alırken, bu hakların engellenmesi, doğrudan hukukun ve demokrasinin ihlalidir. Eğitimcilerin hakları, demokratik bir toplumun teminatıdır. Bu hakların hiçe sayılması, sadece eğitim sistemini değil, toplumun geleceğini de karartır. Öğretmenlerin hak arayışı, sadece bireysel bir mücadelenin ötesindedir; toplumun her bireyi bu mücadeleyi desteklemeli, hak ihlallerine karşı sesini yükseltmelidir.

Eğer öğretmenler her seferinde bu tehditlere boyun eğseydi, bugün eğitimdeki haklar bu seviyeye bile ulaşamazdı. Eğitimdeki bu hak arayışı ve sendikal mücadele, öğretmenlerin sadece kendi haklarını değil, tüm öğrencilerin, tüm toplumun daha iyi bir eğitim alabilmesi için verdikleri bir mücadeledir. Bu mücadelenin başarıya ulaşması, sadece öğretmenlerin değil, tüm toplumun yararına olacaktır. Ancak endişeye mahal yoktur! Öğretmenler, bu tür baskılara boyun eğmeyecek, hak arayışlarını sürdürmeye devam edecektir. Her ne kadar yöneticiler ve bürokratik yapı, bu hak arayışını engellemeye çalışsa da, öğretmenlerin sendikal mücadeleleri, sadece bugünün değil, geleceğin eğitimini şekillendirecek olan önemli bir adımdır.

Eğitimcilerin karşılaştığı bu tehditler ve engeller, tarihin tozlu raflarında birer örnek olarak kalacak, öğretmenlerin hak arayışı ise her daim devam edecektir. Öğretmenler, her zaman daha iyi bir eğitim için, daha adil bir toplum için mücadelesini sürdürecektir. Bu yolda karşılarına çıkan her engel, onların kararlılığını daha da pekiştirecek ve demokratik haklarını savunmak için daha da güçlenmelerine yol açacaktır. Bu vesile ile doğru bildiğimizi her mecrada dile getirmekten geri durmayacağımızın sözünü tekrar ediyor ve bir kez daha yürekten haykırıyoruz. Ant Olsun Hürriyete!